Monday, November 21, 2005

BİYOGRAFİ


Değerli dost!
Birinin özgeçmişini incelemek her zaman aradığın bilgiyi karşına çıkarmayabilir. Çoğu biyografi solgun, cansız, parlatılmış bilgiler içerir. Geleneği, eskiyi, tecrübeyi yansıtan bilgi yığınları. Nerede doğdun? Kimlerle çalıştın? Neler başardın? Adının önündeki takıları ne zaman yerleştirdin? Hiçbir özgeçmiş yenilgiden, başarısızlıktan söz etmek istemez. Şirket özgeçmişleri, yenilgileri küçük aksilikler ve ‘yeniden yapılanma’ adı altında vurgulamaya çalışır. Başarılar ise uzun uzadıya anlatılır. Özgeçmiş okuyarak, hüznün, sevincin ya da o güne kadar anlam veremediğin ama akıl köşesinde yıllardır bekleyen tarif edilemez duyguların canlandığını hissetmek nadir rastlanan bir şey olmalı.

Yaşam içinde olan biteni anlama isteği tasarım kadar önemli olabilir. İzleme tutkusu -açık konuşmak gerekirse- tasarıma ayrılacak zamanı kısıtlar. Karın doyurabilme uğraşının henüz başında ‘arananın’ para kazanma telaşı içinden çıkmayacağı kanısı uyanırsa: Tasarım işiyle kazanılan paranın yarısı okuma ve araştırma için harcanır. Anlam edebiyat içinden mi çıkar? Belki sosyoloji, psikoloji, sosyal psikoloji, tasarım tarihi, bilim tarihi, sanat tarihi, düşünce tarihi, felsefe içinden yaşama anlam katacak bir şeyler bulunabilir? Yıllarca, iz bırakmış konu başlıkları ve kişiler taranır.

Önce diplomalı tasarımcı olma fikrinin sahte bir güven duygusu aşıladığı ortaya çıkar. Profesyonel yaşam ‘ben’ duygusunu kimi zaman törpüler, kimi zaman örnek olduğu düşünülen yöneticilerin başarılarının taklit edilebileceği düşüncesi körüklenir. İlişki kurulan ya da içinde çalışılan işletmeler, eğitim kurumları, Zen gibi kimi örgütlü birlik ara sıra bir yere varılmış hissini yaratır. Sonra her hangi bir kurum, kişi veya düşüncenin ardından sürüklenmeme fikri sahte bir başarı duygusu yaratır. Orta yaşların tükenmesiyle birlikte araştırılanların bilgi biriktirmekten, düşünceyi şartlamaktan, aklı içinden çıkılmaz çatışmalar içine sürüklemekten başka bir işe yaramadığı ortaya çıkar. Deneyim biriktirerek, tecrübeler kazanarak başarı tutkusuyla sağa sola saldırarak hiç bir yere varılamadığı; izleyenin izlenmesi yaşamın anlaşılması demek olduğu; izleyenin izlenmesi sonsuza kadar sürdürülebileceği; ilişkilerin ayna görevi görebileceği; ‘Ben’ duygusunun sevgi -eş, meslek, çocuk sevgisi- önündeki önemli engellerden biri olduğu; ayrıca bütünün ‘ben’ den ayrı bir şey olmadığı; ‘Neyse o’ anlaşıldığında ya da biriktirmeden dikkatlice izlendiğinde, aklın en yetkin, sade, korkusuz, yaratıcı konumuna ulaşabileceği; bağımsızlık ve reformist çözüm önerilerinin akıl oyunları olduğu; özgürlüğün direnmek anlamına gelmediği ortaya çıkar.

Ayrıca tasarımcı biyografileri kurcalamanın zerre kadar önemi olmaması yanında; detaylar yardımıyla bütünü görmeye çalışmak yerine, bütünün kavranması sonrası detayların çözümlenebileceği ortaya çıkar.

Labels: , , , , , , , , ,

Sunday, November 20, 2005

Yaratıcı

‘Yaratıcı olmak’, ‘bulmak’, ‘başarmak’, ‘yenilmek’, ‘çatışmak’, ‘kaçmak’, ‘yakalamak’ diye düşünceyi bölmek yerine, ilişkiler ağı içinde sürekli yenilenen yaşamın farkına varılabilir miyim? Belki o zaman özgür olmak, keyif ihtiyacı duyup duymamak, yaratıcı olmak veya yaratım isteminin kesintiye uğraması gibi karmaşık sorunların üstesinden gelebilirim.
Düşünce ürettiği sayısız parçalanmışlık, bölünmüşlük içinde yönünü, kaybeder. Aile, toplum ve ülkeler kendiliğinden üreyen bölünmüşlükler, tarih içinde politik, felsefi, bilimsel, teknolojik, ulusal, dini çatışmaların canlı kanıtları olarak izlenebilir. Düşünce ağır yükü altında başka birinin yaratıcılığını kabul etmek, ona hoşgörüyle yaklaşmak istemez. Çünkü kendi yaratıcılığı en üstünü temsil eder. Günümüz eğitim kurumları, tasarlayan üreten dev işletmeler, bürokrasi inanılmaz rekabet ortamı içinde, birbirlerinin sözde yaratıcılığını her fırsatta küçümseyerek varlıklarını sürdürmeye çalışır.
Düşünce anıları hatırlar ve karşılaştırma yaparak onları düzene sokmaya çalışır. Sürekli değişen, yer değiştiren düşüncelerle varolmaya çalışır. Eskiyi terk etmeye çalışan yeni düşünce. Başarma, edinme, korunma, yenme, hepsine üstün gelme, yaratma, yaratamama düşüncesi. Diğer yandan saldırı ve şiddet, bir yere varma kaygısıyla düşünce içine yerleşiyor olabilir. Akıl yüzyıllarla öyle fazlalıklar biriktirir ve kendini öyle bir kargaşa içine sürükler ki, artık on binlerce, yüz binlerce ayrıntının mutsuzluğuna, şiddetinin kaynağı olduğunu göremez. Gerekli gereksiz bilgi, dedikodu, sürekli yer değiştiren fikir ve düşünceyle yaşamaya çalışır. Sonunda: Yeni bir hoca, yeni bir koca, yeni bir kurtarıcı, yeni bir eğlence, yeni bir hobi, bir ülke, bir dünya bulmaya çalışarak direnir. Tepki gösterir. Sıkılana kadar bulguladığı yeniye ve yaratıcılığına hayran kalıp, her fırsatta bunu dünya aleme duyurmak ister. Sıkılınca? Kağıt mendili gibi kullanır atar.
Genellikle dış dünyamızı, etrafımızı izlerken verdiğimiz eleştirel dikkati iç dünyamıza yönlendirmeyiz. Birilerini izlemek yerine, aklın kendini dürüst bir dikkatle izlemesi, yaratım ve sözde keyif duygusunun anlaşılmasını sağlayabilir. Bir eğitimcinin veya yöneticinin kendine yapılan haksızlığa şiddetle tepki gösterirken, bölümünde, departmanında, ofisinde, işletmesinde kendisine yapılan eleştirileri bastırmaya çalışması gibi. Büyükler, hocalarım, müdürlerim çok çalışmanın, az aşınmanın şöyle ya da böyle düşünmenin, disiplinli yaşamın, bir ekip içinde uyum içinde varolmanın yeterli olduğuna inanır. Bu kısmen doğru olabilir. Sanki bizden beklenenleri doğru bir şekilde büyüklerin isteği doğrultusunda yerine getirebilirsek, her şey keyif içinde aşarak, taşarak, yaratarak gerçekleşeceği beklentisi hakim olur. Oysa disiplin tarafsız gözlemi çarpıtır. Durumu kontrol çabası ise çatışmayı körükler. Aksilik olduğunda genelde nerede hata yapıldığı düşünülür. Hiçbir zaman hatanın büyükleri de biçimleyen daha büyüklerden, yani geçmişin disiplininden kaynaklanabileceği aklımıza gelmez. Ancak geçmişin sorgulanması önümüze yeni ufuklar açabilir. Bildiğimi düşünüyorsam öğrenmeme gerek kalmaz. Eğer bilmiyorsam öğrenme kanalları açık kalır.


Etrafımızda olan biten, yaşadığımız şehir, ülkemizi barındıran coğrafya etrafında yüzyıllarla oluşan siyasi, ekonomik ilişkiler atalarımızca oluşturulmuş düşünce kalıpları olabilir. Olan biteni bir bütün olarak görmeden, anlamadan kişisel ilişkilerde düzen aramaya kalkmak iğneyle kuyu kazmak. Düşünce geçmiş bilgilerle yola çıkar. Seninle sevimli bir anımız varsa dostumsun. Hoş olmayan şeyler yaşanmışsa aramızda, düşman kardeşleriz. Düzen bu bilgilerle kurulmaya çalışılır. Ne derece olumsuzluklar yüklü olduğunu bilmeden tarihe, zamana güvenilir. Sözde ekonomik sistemler, toplumsal fikir akımları, yaşamı çözümlediğini savunan felsefi düşünce aynen doğada yaşandığı şekliyle önce doğar, büyür gelişir ve ardından kaçınılmaz sonla sonsuzluğa mal olur. Önemli keşiflerin hepsinde, geçmiş bilginin, o zamana kadar birikmiş bilgi yığınlarının yıkılışı yanında yeninin ortaya çıkışı izlenebilir. Kısa süreyle eski bilgi savunucuları yeniye direnir. Çeşitli çıkar ilişkileri nedeniyle eskiyi sürdürmeye çabalar. Ancak çoğunluğun kısa sürede yeniyi kabullenmesi ardından yenildikleri anlaşılır: Jung, Freud’un bazı ruhbilimsel yaklaşımını eleştirdiği için ustası tarafından aforoz edildiğini; Einstein’ın geliştirdiği olağandışı yaratıcılık ve bilimsel kanıtlarla desteklenen gözlemlerinin zamanın hocaları tarafından insafsız ve seviyesizce aşağılandığını; Jung’ı yakın çevresinden uzaklaştırdıktan sonra Freud’un kendisine inanmış olanlarla, kendini eleştirilerden koruyan bir düşünce birliği oluşturduğunu. Gurubun bağlılık yeminli yüzükler taktıklarını. Freud’un bir dönem kokain kullandığını. Günde 20-25 puro içtiğini. Diğer meslektaşlarının o zaman için uçuk kaçık buldukları bazı gerçekleri ‘ahlaksızlık’ ve ‘delilik sınırlarında’ olarak tanımladıklarını tahmin eder miydiniz? Sizce; sonuç için kendini paralayan düşünce yığınlarının bilinçaltında önce isteksizlik, sonra sıkıntı, kaygı ve ölüm korkusunu körükleyebileceği yönündeki akıl oyunlarının ne anlama geldiğini Freud çözümleyebilmiş midir? Bölerek anlamaya çalışan aklın, düşünceye sürekli yer değiştirdiğini.
Bilen birine, bir otorite inancına uyum sağlamak yaratıcı bir eylem sayılamaz. Uyum sağlayan, itaat eden biri yaratıcı olduğundan söz edemez. Hoca, guru, kurtarıcı ya da herhangi bir otoriteyle olan ilişkilerimiz ayna görevi görerek ancak kendimizi tanımak konusunda yardımcı olabilir. Genel müdürüm, Departman Müdürüm, Fabrika Müdürüm, Pazarlama Müdürüm, ne çizip çizmemem, ne üretip neyi pazarlamam konusunda sürekli yeni bilgiler aktarmaya özen gösteriyorsa, özgür olduğu şüphe kaldırır yaratıcılığımın keyfinden söz edebilir miyim? Ya Araştırma Geliştirme departmanlarının saklı gizli mekanlarında parçalanıp incelenen rakip ürünlerin yaratıcılığımıza getirdiği yenilikler... Arabaların çamaşır makinelerinin, elektrik süpürgelerinin, uçakların, tarım ve el aletlerinin tıpkısının aynısı üretilmelerinin ve pazarlanır olmasının yaratıcılık üzerindeki etkileri... Tıpkının aynısını tasarlayıp, üretip, pazarlayarak; en yaratıcı, en keyifli çözümün tarafımızdan, ekibimizce başarıldığını dünyaya duyurmak gibi. Eğer çizdiklerim sonu gelmez alışkanlıklar zincirinin birer halkasıysa keyifli olmaktan söz edemem. Tutsak, bağımlı alışkanlıklar tarafından sarmalanmışsam, zorlanıyorsam keyif arayışım doğal bir direnme biçimi olarak yorumlanmalı.
Yaratıcılık sözcüklerle anlatılmaya ve onlarla anlaşılmaya çalışıldığında basitliğini yitirir. Sözcükler uzayı, evreni, sevgiyi, seksi anlatmayı ne derece becerebiliyorsa yaratıcılığı da aynı yetkinlikle tanımlar. Ne az ne çok. Doygun tanım için akıl geçmişi tarayıp onda işine yarayacak bölünmüşlükleri hatırlayıp, işine geldiği biçimiyle kullanmaya çalışır. Düşüncenin geçmişe bağımlı kalışı yaşamın basitliğini hissedebilmesi önünde önemli bir engel olmalı.
Akıl içinde yaşadığı zamanın ve mekanın sonsuzluğu karşısındaki çaresizliğini bulguladığında yaratıcılık önündeki engellerin kendiliğinden kalktığını hissedebilir. Doğanın olgun, güçlü, zamana saygılı yaratıcılığı yanında, düşüncenin şımarık yaratıcılığı. Yaratıcılık bir bütün olarak algılanmalı. O ne bir kişinin, ne bir gurubun, ırkın, kültürün, kurumun, ne de bir ülkenin malı olabilir. Yaratıcılığım dünyanın yaratıcılığı. Dünyanın yaratıcılığı bireylerin yaratıcılığı. Yaratıcılık ve tasarım kesintisiz hareket eden, değişen insan ve doğa ilişkilerinin karmaşık yapısı içinde oluşur. Düşüncenin değişimi durdurup olan biteni incelemeye kalkması ve bir sonuca ulaşmaya çalışmasıyla, varolduğunu düşündüğü düzensizliğin daha da içinden çıkılmaz bir kargaşa içine çekileceği söylenebilir. Düşünce bütün içindeki yerini ve önemini hissettiğinde, artık inceleme, araştırma ihtiyacı duymayabilir. Sözde tecrübeler adına nefes ve enerjisini tüketmekten vazgeçer. Değişim içinde zorlanmadan yaşıyor olması zaten deneyimin kendisi demek olur. Aklın ulaşabileceği en yalın, en basit yaratıcılık durumu olarak bulgulanması gereken bu durum, ‘şimdinin deneyimi’, ‘neyse o’, ‘olduğu gibi’ ya da düşüncenin şimdi içinde bulunması olarak tanımlanabilir.
Yaşam izlendiğinde, yaratma isteminin zorunlu olduğu hallerde isteksizliğin ve direnmenin ortaya çıktığı gözlemlenebilir. Yaşam içindeki bölünmüş, parçalanmış sayısız düşüncenin birbiriyle çatışması isteksizliğin, kendini gerçekleştirememe duygusunun nedeni olabilir. Karşılaştıran, rekabet eden bölünmüş parçalanmış düşünce kendisiyle, etrafıyla kaçınılamaz şekilde çatışır. Seçmek zorunluluğu duyan, sürekli seçerek değerlendirmeye çalışan düşüncenin enerjisi tükenir ve oluşan düzensizlik içinde yaratıcılığı zedelenir. Düşünce ancak tamlık ve iyilik duygusu içinde yaratıcılığının sınırsızlığını hisseder. Oysa keyif ve haz isteğinin alışkanlık haline gelmesine aldırmayan birinin giderek artan madde bağımlılığı, abartılı istek, çarpıtılmış duygular, sürekli fikir değiştiren ilişkiler geliştirebileceğinden söz edilebilir. Düzen içinde çatışmayan sayan, seven ilişkiler yer alır. Yaşamın düzeni planlanamaz. Planlama eski bilgiyi hatırlayıp kullanmaya çalışır. Koşullanmamış, geçmişe ihtiyaç duymayan yaratıcılık ise, yeniyi zorlanmadan bulur, zorlanmadan kullanabilir. Meslek, eş, çocuk, arkadaş sevgisi söz konusu olduğunda ‘karşılıksızlık’ ilişkilerde tarif edilemez sadelik, rahatlık ve düzen geliştirebilir. İşyerinde, aile içinde bireysellikten arınmış, kıskanmayan, işbirliğine yatkın anonimlik duygusu. Yaratıcı olup olmamanın önemini yitirdiği anonimlik. Geçmişi ve geleceği önemsemeyen yaratıcı değişim.

Labels: , , , , , , , ,

Friday, November 18, 2005

Tasarım alanı

İnsanların tümü tasarımcı. Tasarım temel etkinliğimiz.

Her ne yapıyorsak içinde tasarım var: Gecekondusunu kondurmaya çabalayan. Kaldırımları dinozorlar dünyası boyutlarına uydurmaya çalışan. Demiryollarından daha fazla kazanç elde edebilmek için gereksiz dönemeçleri ve başımızı politikacılar gibi döndürenler. Hayatı boyunca kendini döven kocayı öbür dünyaya keserle mi, av tüfeği ile mi göndereceğini tasarlayan. Ülkesindeki milyardan fazla insana örnek olabilmek çabasıyla, gereksinimi bezi dokuyan devlet adamının düşünce dünyası. Tasarım eğitimi almamış, ünlü bir üniversitesinin tasarıma ilişkin bir fakültesi önünden dahi geçmemiş birinin, tasarladığı ürünler, binalar ve mekanlarla dünyaya parmak ısırtması. Petrole bulanmış bir kuşu cam kutudan izlerken lanetler yağdıran, bunun yanı sıra korku filmlerindeki kanlı görüntüleri ağzının suyu akarak seyre dalan tasarımcının sıkıntılı dünyası. Çok çalışması, az aşınması, güç kullanması, ibadet etmesi, meditasyon ve yoga yapması, kütüphaneler dolusu okuduğu, okumadığı kitaplar yanında bilgiler biriktirmesi. Yüksek okullarda eğitimci olarak geçirdiği uzun, sıkıcı yıllar boyunca, öğrencilerine çözdürmeye çalıştığı birbirinden karışık tasarım problemleri ve çözüm yollarını birbirine ezogelin çorbası gibi karıştıracak kadar yaşlanan, ancak bir türlü kendisini emekli edemeyip, geleceğin genç eğitmenlerinin de kendisi gibi fosilleşmelerine manevi yardımlarda bulunması. Bulanık akıllı bizlerin ve gelişmiş, endüstrileşmiş diğerlerinin karmaşık dünyası. Kırk yıl sınırsız bilgi peşinde koşuşturan tasarımcının, sınırlı bilgisiyle öldüğünde bunu cenneti sayması.


Çirkin ilişkilerin, sömüren uygarlığının, sokağındaki ağacın, kendine gülümseyen yüzün güzelliğinin farkına varan. Tutunamayan. Savunmasız ama güçlü. Dirençsiz. Kolay kabullenip, kolay yadsımayan. Aşağılayan entel bir tutum yerine, sevecen bir kayıtsızlıkla gözlemleyebilen. Kayıtsızlığı nedeniyle enerjisini dengeli kullanan. Sağlığına, yalnızlığına, hakkında söylenen ya da söylenmeyen şeyler konusunda kayıtsızlığını sürdürebilen. Gelenek ve toplum yargılarıyla zedelenmiş alışkanlıklar nedeniyle duyarsızlaşmamış, kendini tasarlamaya didinen akıl da aynı alan içinde değerlendirilebilir.

1996, İçerenköy

Labels: , , , , , , , , ,

Friday, November 11, 2005

Denemeler...

Denemeler arasında gezinmek üzere olduğunuz yazılar, yetmişli yılların başında çalkantılı ülke ve dünya olayları yaşanırken sanat eğitimine başlayan bilincin öyküsü. Yüz yılı aşkın sanat eğitimi veren kurumda ilk biçimini alan ve iş çevreleri içinde gelişen ilişkiler öyküsü. Taklit eden, hayran kalan, çatışan, çarpışan, hasar gören, aşınan, aşındıran ilişkiler. Zaman-zaman tasarım dünyasının parasal cazibesine dayanamamış ilişkiler; neyse o halde.  Küçümsemeden. Yargılayıp kınamadan. Felsefi düşünce ve bir inanca yaslanmadan. Sonuç çıkarmaya çalışmadan. 

Mesleğe ilk adımı atan 'mezun'un mücadelesi. Kasırga, kargaşa içinde yolunu bulmaya çalışırken kişiler ve kurumlar arası oluşmuş ‘yükü’ sorgulama mücadelesi. İlişkileri doktora tezine taşıyacak kadar önemseyen ama daha sonra kurcalamanın ancak bağımsız tasarımcı kimliğiyle yapılabileceği tutkusuna kapılan bilincin mücadelesi. Mesleğine tutkuyla bağlı olanlara tasarıma ilişkin yaşanan olumlu olumsuz deneyimi aktarmayı üstlenmiş düşüncenin öyküsü. Yalnızca kendi bulgularına inanan düşüncenin öyküsü.

Teorilerin yaşamı kavrayamayacağını anlamış, uygulama içinde deneyim derken kendini sayısız karmaşık ilişki içinde bulan; ilişkilerde alışkanlıkların kaynağını anlamaya çalışan; çıkış yolları ararken sorgulamanın gerçekte yaşamın anlamının sorgulanması olduğu ile karşılaşan biri.
Sanat ve gerçeği bütün olarak görmeğe çalışan, çatışmasız yaşamın hayal ürünü olmadığını anlatmaya çalışan biri.

11 Kas 2005





Labels: , , , , , , , , ,