Tuesday, January 01, 2019

Yeni yıl...

 
Yeni, umutla başlar. Yeni iş, yeni yıl, yeni evlilik fark etmez, hepsi umutla başlar. Yeni yıl; bebek olarak, biten yıl ise yaşlı biri olarak hayal edilir. Bebek umudu, yaşlılık sonlanmayı simgeler. Belki bu nedenle kimse yaşlılıktan söz etmek istemez. Oysa orta yaşlı biri ne yeniyi, ne de eskiyi önemser. Yaşamın yeknesaklığı içinde, kız çocuğu büyüyüp genç kız olmuş, baba ve anne artık sağlık sorunlarıyla uğraşan yaşlılar haline gelmiştir. Umut, zaman içinde sıradan hale dönüşmüş olur. Alışkanlıklar içinde yaşayan belki bu nedenle yeni yılı umutla bekler.

İnsan kendine umudun ne olduğunu sormak zorunda. Neden umutlanırız? Genç veya yaşlı biri olarak neden yeni olanın beklentisi içine girilir? Eski alışkanlıklardan sıkıldığı için mi? Gerçek olan ne? Kanıksanmış bir işin, alışkanlık haline gelmiş bir evliliğin, bir önceki yıla benzer olmasından kaygı duyulan yeni bir yılın üstesinden nasıl gelinir?

Gerçek olan; kaygılar, alışkanlıklar ve sıradan olan her şey. Umut ise henüz gerçekleşmemiş bir beklenti. O zaman karşımızda farketmemiz gereken iki durum var. Biri gerçek, diğeri düşüncenin ürünü olan beklenti. Biri gerçek, diğeri realite. O zaman düşünce uzantısı olana realite diyebilir miyiz? Gerçek olan; bizi aldatmayan, düş kırıklığına uğratmayan, kandırmayan değil midir?

Sevgi umut etmez, gerçektir. Yaşamayı seven; tüm insanlığı, tabiatı, diğer canlıları karşılıksız sever. Güneşin doğuşu, batışının olağanüstü güzelliği umut değil gerçektir. Yeni doğmuş bir bebek kadar, yaşlı birinin hikayesi de yaşamın güzelliğini yansıtır. Yeni ve eski ayrımı düşünce ürünü olarak realitedir, gerçek değildir. Gerçek ikilemler içinde yer almaz. Sevgi ikilem midir? Ya seversin ya da sevmezsin. Sevgi iki bölünmüş arasında yer almaz.

Gerçek olan; insanlığın değişememesi. Nefes kesen, umutlandıran, hayrete düşüren yenilik teknolojik alanda. Diğer yanda tekrar eden, bıktırıcı alışkanlıklar içinde çatışan davranışlar, umutsuzluk üretmekten öte bir işe yaramıyor. Macera umudu, iz bırakmadan gitme kaygısı, bildiğini ucuza satmama onuru, dikkati üzerine çekme arzusu... Söz geçiremediğimiz arzular, kıskançlık, acımasızlık: Hepsinin düşünce olduğunu kabullenmek ve vazgeçmek neden bu kadar zor?

ab, ocak 19





Labels: , , , , ,

0 Comments:

Post a Comment

Subscribe to Post Comments [Atom]

<< Home