14 Şubat...

Harika, erişilir veya erişilmez fikirlerin hepsi kendi icadımız. "Sen sus! Beni dinle," diyen liderler, kurtarıcılar, guruların hepsi düşünce yaratımı. Zeki, kurnaz, işini bilir insanlar tarafından yaratılmış, bir süre kullanıldıktan sonra bir kenara itilen akıl tutulmaları. Biz az biraz özendik, destek verdik. Kurnazlıklar kurnazlıklarımız haline dönüştü. Göremedik. Başka bir gezegenden armağan edilmediler, biz yarattık hepsini.
Onlar oynadı biz seyrettik. Sonra? Suçladık. "Olmadı, yenisini bulmalı," dedik. Kandırdık. Kandırma ve kandırılma eğlenceliydi. Hiçbir zaman gerçeği merak etmedik. Yaptığımız tek şey doğru konuşanı beklemek oldu. Beklenen gerçekleşmedi. Doğruyu bulamadık. Ara sıra aramızdan doğru konuşanlar çıktı çıkmasına ama onlardan nefret ettik. Dokuz köyden kovduk ve aramızda yaşamalarına izin vermedik.
Gelinen noktayı 'başarı' olarak nitelemek saf dillilik olur. Geldiğimiz nokta: Kalabalık, çirkin, pahalı şehirler içine kendimizi hapsetmek oldu. Sayısız canlı türünü yeryüzünden sildik, yok ettik. Bir gecede olmadı bunların hepsi. Yüzyıllardır konfor için, çok kazanmak, çılgınca eğlenmek adına yaptık her şeyi. Diğer canlıları, okyanusları, ormanları bırakın, inancı, deri rengini, doğal kaynaklarını bahane ederek birbirimizi yok ettik. "Başarı" olarak nitelenen hepimizin eseri. Başarının iyi eğitim arkasına gizlenebileceğini göremedik. "Sen görmedin. Ben gördüm," denemez. Gerçekten görmüş olsaydık, en azından kendimizi kandırıyor olduğumuzu görmüş olsaydık, sevgisizlikten başka bir şey üretmeyen başarının peşine düşmezdik.
Sevmeliyiz, herhangi birini veya bir şeyi, sevgi yerine geçen hediyeleri değil, tüm acısına rağmen yaşama aşık olmalıyız. Öylesine sevmeli ki aşkımız özgürlük, mutluluk, korkusuzluk, kutsanmışlık ve güven aşılasın.
ab, şubat 19
Labels: a birgil, tasarım üzerine denemeler, yaratıcılık, Yaşam tasarlanabilir mi?, yaşam üzerine denemeler
0 Comments:
Post a Comment
Subscribe to Post Comments [Atom]
<< Home