Umut ve umutsuzluk
Yeryüzünün her noktasında, insanın olduğu her yerde korkunç şeyler oluyor. En ilkel kabileden en gelişmiş ülkelere kadar, insanlık tarihinde görülmedik savaşlar yaşanıyor. Ortadoğu alevler içinde. Uzakdoğu'da yaşanan nükleer gerginlik akla üçüncü büyük savaş olasılığını getiriyor. Her iki coğrafya silahlanma yarışı içinde. Açlık ve savaşlardan kaçmaya çalışan insanlar daha sakin, karnını doyurabileceği ülkelere göç etmeye çabalıyor. Göç nedeniyle gelişmiş ülkeler sınırlarına tel örgüler, duvarlar örüyor. Orman yangınları, kasırgalar, kutup buzullarının erimesine bağlı su baskını gibi doğal afetler ister istemez kaygı, endişe duymamıza neden oluyor.
Diğer yanda yapay zeka, sanal gerçeklik, sürücüsüz taşıt araçları, uzayın derinliklerine ulaşan araçların gönderdiği görüntüler, tıp ve insan sağlığı üzerine geliştirilen yöntem ve tasarımları hayret ve şaşkınlıkla izliyoruz. Özetle umut ve umutsuzluk iç içe.
Şu an insan düşüncesinin geldiği noktayı tarafsızca değerlendirmeye çalışırsak ne söylenebilir? Binlerce yıl önce tasarlanmış Çin Seddi benzeri tel örgüler ve duvarlar inşaa etmek, çağdaş uygarlığın hiçbir gelişim kaydedemediğini mi gösterir? Binlerce yıl öncesinin tepkisel davranışlarını sergileyen ama öte yanda inanılmaz teknolojik ilerleme kaydeden düşüncenin umut ve aynı zamanda umutsuzluk içeren durumunu sorgulamak gerekmez mi? Coğrafya olarak değil, insan olarak içine düştüğümüz çelişkinin anlamı ne?
ab, şub 18
Labels: armağan birgil, eğitim üzerine, endüstri tasarımı, industrial design