Thursday, January 16, 2014

İlişki...



A, B ve C'nin bireysel, tasarım veya üretim ilişkisi içinde olduğunu varsayalım. A ve B, C'yi izlerken doğal olarak farklı özellikler bulgular. A, C'ye -ilişkisinin süresine, yoğunluğuna bağlı olarak- bilincinde oluşan bilgi, deneyim doğrultusunda bakarken, B de C'yi aynı şekilde bilinçte birikmiş olanlar eşliğinde anlamaya çalışır. Hiç kuşkusuz A ve B'nin bakma ve gördükleri farklılıklar içerir ve gerçeği yansıtmaz. Gerçek olan 'C'nin kendisi değil midir? C'nin kendi gerçeğine tarafsız ve eksiksiz gözlem eşliğinde bakabildiğini varsayalım. 'C'; A ve B'nin gördüklerinin yanılsama olduğunu ve gerçeği yansıtmadığını, düşüncelerinin eski bilgiye dayalı  kurgusallık olduğunu, yer yer eksik ve fazlalıklar içerdiğini anlatmaya çalışsın. Eğer A ve B, 'C'nin göstermeye çalıştığını tepkisiz, yorumsuz, seçimsiz farkındalık eşliğinde dinlemeye çalışmıyorsa doğal olarak ilişki kurulamaz. Görme dolayısıyla ilişkinin sağlıklı eyleme dönüşebilmesi için bilincin zaman içindeki hareketini tarafsızca izlemesi gerekir.

Düşünce zaman içinde hareket eder. Geçmişte biriktirdiği bilgiyi kullanarak geleceği an içinde biçimlemeğe çalışır. Neden geleceği biçimleme gereksinimi duyar? Biriktirdiği bilgiyi neden önemser? Zaman içinde biriken bilgiyi sorgulamaksızın doğruluğunu kabullenip bununla geleceği denetimi altına almaya çalışması, yüzyıllardır sürüp giden alışkanlığı değil midir? Sorgulamaksızın kabullenmenin ardında yatan ne? Bilinmeyen, belirsizlik ve bilmediği şeylerle yüzleşme korkusu olabilir mi? Eğer yüzleşme korkusu varsa, 'görme' dolayısıyla ilişki engellenmiş olmaz mı? Herhangi bir korku; sorgulamaksızın kabullenilen ilişkiyi çatışma, sevgisizlik içine sürükleyen etken değil midir?



ab, ocak 14



Labels: , , , , ,

Monday, January 13, 2014

Deneyimli duraksamalar...


Öğlen yemeği sonrası gürültülü müzik eşliğinde sohbet ediliyor. Masadakiler konuşulanın duyulması için bağırmak zorunda. Sohbet giderek uzuyor çünkü fal bakılıyor. Gelecek habercisi sevimli falcı işinden hoşnut. Deneyimli duraksamalar eşliğinde kahve telvesi içinden düz, uzun saçlı bir bayan çıkıyor.

Bilinç ansızın cümleler içindeki dış-iç hareketini yakalıyor. Sezgisel okuma kendiliğinden. Özetle okunan şu: Fincandaki görüntüler zaman içinde hareket etmiş. Anlık okuma ardından bilinç yine hareketsiz. Düşünce sonraki günün gece yarısı ‘olana’ bakıyor. Bakmanın amacı yok. Herhangi bir yargı, kanıt, aklama için yapılmıyor.

Gerçekte dış ve iç aynı eylem. İç dışı biçimler, dış ise içi. Etkiye tepki düşünce hareketi. Düşünce sürekli iç-dış hareketini düzenlemeyle meşgul olur. Ancak düzenlemenin karmaşa yarattığını, bir sorun çözüldüğünde diğer bir sorunun ortaya çıkmaya başladığını hissedemez. Düşünce içi dıştakine göre ayarlamaya çalışırken sezgi yoksunu, hoşgörüsüz dış işleyiş çelişkisi içinde yaşadığını kabullenmek istemez. Anlamsız süreci sonlandıramayan iç-dış biçimlenme sürer gider.

Düşünce neden söz konusu biçimleme işleminin yanılgı olduğunu kavrayamaz? Neden düşünce basit işleyişi sonlandıramaz?

Çözümlemeye, düzenlemeye çalışan düşünce atalardan miras. Geçmişi düşünce sürdürür. Düşünce geçmişte biçimlenmiş kalıpları şimdiye taşır ve düzenlemeğe çalışır. Asla yaşamın sonsuzluğun parçası oluğunu, çabasının boşuna oluşunu hissedemez. “Ben” düşünce tarafından yaratılır ve geçmişin sürdürülmesinden başka bir şey değildir. Sınırsız sayılarla çoğalan ben birbiriyle ilişki kurmağa başladığı anda sorunla karşılaşır.

Karmaşa dayanılmaz hale geldiğinde şu soru sorulur: Sezgiyi engelleyen ne?

Bilinç içinden çıkılmaz karmaşa içinde olduğunu hissettiği anda, sessiz kalır. O noktada iç ve dış olarak hareket etmeyen zihin alanı içinde olduğunu bulgular. Zihin artık şefkat, sevgi, özgürlük, hoşgörü alanı içinde olduğunu algılar. Söz konusu an bölünemez. Tek olan, biçimleme işleminin anlamsızlığı ile karşılaşan sezgi -iç görü veya bilgi nasıl adlandırılırsa adlandırılsın- yeni alanı içindedir. Burada artık ne geçmişe ne de geleceğe ihtiyaç duyulur.

Ocak 2010, ab

Labels: , , , , , ,