sezgi...

Güneş batarken gökyüzünde özgürce uçuşan, birbirleriyle kovalamaca oynayan kırlangıç kuşları gördüm. Hızla uçarken arada önümdeki durgun su birikintisinden su içtiklerine tanık oldum. Düşünce eğer sakinse duyabilir, görebilir, izleyebilir. Düşünce hareketsiz kalabiliyorsa sezgisel zihin zorlanmadan o ana kadar karşılaşmadığı deneyimler farkına varır.
Dünya genelinde bugün değer verilen iki tutum var. Günümüzün en genel geçer tutumu bilimsel düşünce. Onu takip eden sezgisel zihin. Geriye kalan; macera, eylence, savaş, para, ün gibi insanı ve zamanı yok sayan etkinlikler.
Bilimsel düşüncenin görevi izlemek ve yeni olgular keşfetmek. Bilim izleyerek, bilgi biriktirir. Biriken bilgiden hareket ederek kuramlar ve sonuçlar oluşturur. Oluşan sonuçlarla rahatına, güvene, hastalığına, doğal çevresine hakim olmaya çalışır. Ancak bilimsel düşünce ulus devletler tarafından denetim altında tutulur. Bu nedenle bilimsel düşüncenin vurgulandığı kadar özgür olduğu savunulamaz. Diğer yanda ulus devletler güçlü oldukları bilimsel bulgularla kıyasıya rekabet ederler. Rekabet ister bireyde, ister devletler arası ilişkilerde olsun kaçınılamaz biçimde çatışmaya neden olur.
Bilimsel düşüncenin yanında diğer tutum; herhangi bir mezhebe, tarikata, örgütlü toplumsal veya ekonomik guruba kapılanıp, çıkar peşinde koşmayan sezgisel zihin. Sezgisel zihin kendini dindar gören, bunun yanında bireye ve doğaya değer vermeyen, onları çıkarı doğrultusunda dilediği gibi kullanmaya çalışan zihin değildir. Sezgisel zihin; doğal ve toplumsal çevresinin farkında, ona uyum sağlamış, saf, genç, temiz, esnek, ince, duyarlı bir tek başınalık halidir. Yalnızca bu zihin, ölçülemez olanın bir parçası olduğunu ve sonsuz genişlikteki tarif edilemez evrensel zihni kavrayabilir.
Bilimsel düşünce ve sezgisel zihin biraraya geldiğinde ortaya ‘bilge’ çıkar.
‘Bilge’ çok bildiğinden değil, saf, temiz, kirletilemez olduğundan bilgedir. Korkmadan bitip tükenmez bir enerjiyle doğruyu, gerçeği aradığı için bilgedir. Bilge etrafına insan aramaz. İnsanlar ondaki saflığı fark edip, onu anlamaya çalışırlar. Ancak bu ‘yeni’ insan topluluğu yeni bir dünya yaratabilir. Kendini, bedenini, duygularını, güvenlik ve haz arayışının kaynağını bilmeden ‘yeni’ ortaya çıkamaz. Sezgisel zihin ancak ‘olan’a; açık önyargısız, kınamaksızın, onaylamaksızın gözlemleyen bilimsel bir zihinle ortaya çıkabilir.
Dünya genelinde bugün değer verilen iki tutum var. Günümüzün en genel geçer tutumu bilimsel düşünce. Onu takip eden sezgisel zihin. Geriye kalan; macera, eylence, savaş, para, ün gibi insanı ve zamanı yok sayan etkinlikler.
Bilimsel düşüncenin görevi izlemek ve yeni olgular keşfetmek. Bilim izleyerek, bilgi biriktirir. Biriken bilgiden hareket ederek kuramlar ve sonuçlar oluşturur. Oluşan sonuçlarla rahatına, güvene, hastalığına, doğal çevresine hakim olmaya çalışır. Ancak bilimsel düşünce ulus devletler tarafından denetim altında tutulur. Bu nedenle bilimsel düşüncenin vurgulandığı kadar özgür olduğu savunulamaz. Diğer yanda ulus devletler güçlü oldukları bilimsel bulgularla kıyasıya rekabet ederler. Rekabet ister bireyde, ister devletler arası ilişkilerde olsun kaçınılamaz biçimde çatışmaya neden olur.
Bilimsel düşüncenin yanında diğer tutum; herhangi bir mezhebe, tarikata, örgütlü toplumsal veya ekonomik guruba kapılanıp, çıkar peşinde koşmayan sezgisel zihin. Sezgisel zihin kendini dindar gören, bunun yanında bireye ve doğaya değer vermeyen, onları çıkarı doğrultusunda dilediği gibi kullanmaya çalışan zihin değildir. Sezgisel zihin; doğal ve toplumsal çevresinin farkında, ona uyum sağlamış, saf, genç, temiz, esnek, ince, duyarlı bir tek başınalık halidir. Yalnızca bu zihin, ölçülemez olanın bir parçası olduğunu ve sonsuz genişlikteki tarif edilemez evrensel zihni kavrayabilir.
Bilimsel düşünce ve sezgisel zihin biraraya geldiğinde ortaya ‘bilge’ çıkar.
‘Bilge’ çok bildiğinden değil, saf, temiz, kirletilemez olduğundan bilgedir. Korkmadan bitip tükenmez bir enerjiyle doğruyu, gerçeği aradığı için bilgedir. Bilge etrafına insan aramaz. İnsanlar ondaki saflığı fark edip, onu anlamaya çalışırlar. Ancak bu ‘yeni’ insan topluluğu yeni bir dünya yaratabilir. Kendini, bedenini, duygularını, güvenlik ve haz arayışının kaynağını bilmeden ‘yeni’ ortaya çıkamaz. Sezgisel zihin ancak ‘olan’a; açık önyargısız, kınamaksızın, onaylamaksızın gözlemleyen bilimsel bir zihinle ortaya çıkabilir.
Labels: a birgil, armağan birgil, düşünce, sevgi, sezgi, tasarım eğitimi, tasarım üzerine denemeler
0 Comments:
Post a Comment
Subscribe to Post Comments [Atom]
<< Home