Sunday, February 24, 2008

Güzel ve Çirkin




Güzel çirkinin karşıtı mıdır? Yoksa güzellik içinde asla karşıtlık yer almaz mı? Nedir gerçek? Karşıtlık güzelliği geliştirir mi, bozar mı? Yalnızca nesneler mi güzel, çirkin olarak nitelenir? Güzel ve sevgi arasında ilişki var mıdır?
Çirkine tepki göstererek güzele ulaşılabilir miyim? Yoksa güzellik, sevgide olduğu gibi tamamen çirkinlikten ayrı bir şey midir? Eğer güzellik, çirkinlikten tamamen bağımsızsa, aralarında herhangi bir ilişki söz konusu değilse; yaşam içinde nasıl hareket eder? Güzeli çirkin olandan kolayca nasıl ayırabiliriz? Nedir güzel? Bağımsız, özgür, kendi başına güzellik olası mı? Nasıl elde edilebilir?

Güzellik sadece nesneler içinde yer almaz. Güzel insan, güzel ev, güzel çiçek, güzel tasarım gibi insan ilişkileri de güzel ve çirkin olarak görünür veya değerlendirilir. Bu nedenle davranışlar da güzel veya çirkin olarak nitelendirilir. Örneğin, güzel nesneler tasarlıyorum ama ilişki kurduğum insanlar benden yaka silkiyor. Öğrencilerime güzelin ne olup, olmadığı konusunda uzun nutuklar atıyorum, öte yandan eğitim yöntemlerim arasındaki olası ilgisizlik, bilgisizlik, küçümseme, baskı, nefret, şiddetin varlığını önemsemiyorum. Bunların bende varolabileceğine dair en ufak şüphe duymuyorum. İşyerinde, binlerce çalışanla birlikte güzel araçlar tasarlıyoruz, bunları dünyaya satmaya çalışıyoruz, ama aramızda yaşanan ilişki; rekabet, hoşgörüsüzlük, boyun eğme, red, kıskançlık, güce tapınma, baskı ve zaman zaman şiddet içeriyor.

Karşıtlıklar alışkanlık mıdır? Yüzyıllarca üst üste kendiliğinden birikmiş, karşıtlıkların sonucu olan alışkanlıklarımın üstesinden gelebilir miyim? Nasıl? İlişkilerdeki alışkanlıklar güzel değilse bunları istediğim biçime sokabilir miyim? Bir an olsa istediğim düzen gelebilir mi? Aile yaşamımdaki düzensizlik, iş yaşamımı da düzensizleştiriyorsa, bunları nasıl düzenli hale getirebilirim? Çatışan karşıtlıklar için uzmanlara mı danışmam gerek? Uzman, otorite veya bilen biri içinden çıkılmaz görünümlü bu karmaşayı çözümleyebilir mi? Yoksa bilen de aynı karşıtlıklar karmaşası içinde mi yaşar? Her ne kadar uzman olursa olsun biri, yaşamımı huzura kavuşturabilir mi? Birinin fikirlerini sorgulamaksızın kabullenebilir miyim? Sorgularsam kendimi yine karşıtlıklar içine sokmuş olmaz mıyım?

Kuşkusuz düşünce güzeli bulmak ister. Güzel aranırken, arama eyleminin kendisi, karşıtlıklar içine nasıl düşmez? Fikir, düşün, düşünü (idea) Yunanca kökeninde izlem, izlemek demek. Binlerce, onbinlerce yıl içinde insan her nedense, kökeni izlem olan düşünüyü; karşılaştırmalara, düşünerek çözmeğe, yeni fikirler üretmeğe dönüştürmüş. İzlem sonucunda, düşünce ve fikirler oluşmuş. Önce atalarımız, sonra biz izlemek yerine sürekli yeni düşünceler peşinden koşturmuşuz. Oysa düşün, karşıtlıkları körükleyen tek neden. Yalnızca izlem, düşüncenin işe karışmadığı izlem, sonuçtan kaçınan izlem, insanın bilmeden içine sürüklendiği karşıtlıklar karmaşasını sonlandırabilir mi?

Güzelliğin kendi başınalığı, özgür oluşu, çirkinliğin karşıtı olmadığı görülebildiğinde, artık yalnızca ‘olan’la ilişki kurulur. Olanı kendi başına izleyebilmek güzel ve çirkini kolayca ayırd edebilmeyi sağlar. Eğer ‘olan’ sonuç kaygısından, felsefe, sözde sevgi veya çarpıtılmış rasyonellik etkisinden kurtulmuşsa, güzel ve çirkin karşıtlığı ortadan kalkar. Düşün ‘olan’ı sonuca ulaştırmaya, formüle etmeğe çalışıyorsa engelenemez biçimde olanın güzelliği ve çirkinliği içinde yolunu kaybeder. Olanı anlamak için yeni fikirler yaratılması ve bunların kendi içinde düzene kavuşturulması çatışmaya ve sonsuza değin çabalamaya neden olur. Yapmalı yapmamalı, bilgili olmalı olmamalı, denemeli denememeli, gezmeli gezmemeli, çalışmalı çalışmamalı, kazanmalı kazanmamalı, görmeli görmemeli, kirletmeli hayır kirletmemeli, kirlenmeyi düşünmeli düşünmemeli. ‘Olan’ olması veya olmaması gereken kaşıtlığı içinde kavranmaya çalışılıyorsa gerçek çarpıtılır. Olanın karşıtlıklar içinde kavranamayacağı anlaşıldığında, gerçek kendini kolayca açığa çıkarır. Gören, kavrayan, olanı artık güzel veya çirkin olarak değerlendirmez.

Görmek yapmak demek. Gördüğünde yaparsın. Tehlike göründüğünde zeka anında karşılık verir. Düşünsel, duygusal ikilem içine düşmeden, yanıt kendiliğinden verilmiş olur. Vahşi, yırtıcı bir hayvanla karşılaştığında, düşünmeksizin yanıt verilir. Yanıt için kitaplara, araştırmalara baş vurmazsın. Zaman yoktur felsefe ve ahlak kuralları için. ‘Olan’ kendiliğinden eylemini yaratır. ‘Olan’ düzenlenmeğe çalışıldıkça ikilem sürer gider. ‘Olan’ı basit haliyle görebilmek ancak ve ancak otoritenin yok olmasıyla olası.

Seçim karşıtlıklar içinden yapılmaya çalışılır. Seçim akıl yürütmeyi gerektirir. Karşıtlıklar çözüm ister. Çözüm olduğunda karşıtlıklardan biri seçilmiş olur. Karşıtlıklar artıkça çözmek alışkanlığı yerleşir. Çözme, sonuca ulaştırma düşüncenin giderek daha çok bağımlı hale gelmesine neden olur. Bağımlık, sıkıntı, korku ve tekrar kaçınılmaz olarak düzensizliğe neden olur.

Gerçeğin sezgilenişi kişisel değildir. Bu nedenle sezgi hafızaya gereksinim duymaz. Deneyim, gelenek, bilgiden sonuçlar çıkarmaya çalışmak sezgiye yardımcı olamaz. Gerçeğin sezgilenişi anlık olup geleceğe yansıtılamaz. Sezgi anlık olup eylemle sonuçlanır. Görme, anlama, kavrama doğru eylemle sonlanıp zamanla ilişki kurmaz. Gerçek anda oluşup sonlanır. Düşünce sezgiyi sonradan anlamlaştırmaya çalışır. Ona ilişkin yorumlar yapmaya, sistematik hale getirmeye çalışır. Oysa sezginin bozulmasına zaman neden olur. Birden oluşan sezgi sonucu, bir daha zorlanmaz, çabalamaz, çatışmaz ve karşıtlıklar içinde yolunu şaşırmazsın. Sezginin neden olduğu eylem kaçınılamaz biçimde gerçeğin kendisidir. Oysa düşüncenin biçimlediği eylem hiçbir zaman tamamlanmamış olarak, pişmanlık, öğünme veya haz içinde sürekli daha fazlasını arar.

Labels: , , , , , , , , , , ,

0 Comments:

Post a Comment

Subscribe to Post Comments [Atom]

<< Home