Gerçek şu ki...
Kalabalık, gürültülü şehrin içindeki mekân şimdilik sakin.
Az sonra uykusuz, kaygılı, telaşlı öğrenciler sınıfı dolduracak. Kapıdan
girdiğinde çizimiyle meşgul öğrenci şaşırtıcı biçimde diğerlerinden farklı.
Sakin, düzenli, dikkatli ve güler yüzlü. Sakin kalabildiği için söylenenleri
eksiksiz izleyebiliyor. Tasarladıklarının sorgulanışına verdiği yanıtlardan,
öğrenme isteği hemen fark ediliyor.
Zihinler bilgiyle o kadar dolu ki bir şeyi doğrudan
deneyimlemek neredeyse imkânsız. Çoğu zihin başkalarının düşünce ve
davranışlarıyla tıka basa dolu. Bilincimiz gerçek olandan uzak. Taklit etmenin,
tekrar etmenin kurgusal ve sahte gerçeklik olduğunu her nedense göremiyoruz.
Yeni olan ancak doğrudan deneyim varsa ortaya çıkar. Gerçeğin gerçek olmayandan
farklı olduğunu, gerçeğin yeni olanı bulgulamak olduğunu hissetmek heyecan
verici. Eğitimci olarak öğrencimle birlikte gerçeğin ne olup olmadığını
sorgulamak zorundayım. Gerçek yani ‘olan’ başı sonu olmayan süreklilik ve değişim
içinde. Yaşam içinde düşünce dışında tekrar
eden yok. Tekrar eden yoksa taklit etmek enerji kaybı. Ürün ve fikirler
ötesinde herhangi bir inancı, davranışı, otoriter veya teknolojik bir önyargıyı
sorgulamaksızın kabullenmenin gerçekle ilişkide olmadığını görmek, kabullenmek
zorundayız. Gerçek tekrar eden dolayısıyla taklit edilebilen bir şey değil. Gerçek;
yaşam içinde an ve an sorgulayarak ilerleyen, her an yeniyi bulgulama tutkusu
içinde doğrudan, aracısız deneyimleyen, bilgiyi biriktirmeden öğrenen bilinç
halinden başka ne olabilir?
ab, nisan 17
Labels: armağan birgil, endüstri tasarımı, tasarım eğitimi, tasarım üzerine denemeler, Ürün Tasarımı
0 Comments:
Post a Comment
Subscribe to Post Comments [Atom]
<< Home